1 Eylül 2012 Cumartesi

Dünyanın 2030'a kadar ömrü var.


Bilim insanları, insanların doğal kaynakları tüketme hızında bir değişiklik yaşanmazsa, 2030 yılında ikinci bir Dünya’ya ihtiyacımız olacağını belirtti.

Hızla artan nüfus, şehirlere yaşanan büyük göç, artan enerji tüketimi ve önüne geçilemeyen karbon dioksit salımı, Dünya kaynaklarının hiç olmadığı kadar hızlı tüketilmesine neden oluyor. Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde gelecek ay düzenlenecek Rio+20 çevre konfreransı öncesinde uyarıda bulunan bilim insanları, “Dünya’nın ömrünü uzatmak için insanlığın elinden gelen çabayı göstermediğini” belirtti.

Dünya kaynaklarının korkutucu bir hızda azaldığını gösteren Living Planet raporu, dün yayımlandı. Rapora göre, doğal kaynaklara olan talep, 1996’dan bu yana iki katına çıktı. Bu da, insanların bir yılda tükettiği yenilenebilir enerjinin geri dönüşümü için 1,5 yıla ihtiyacımız olduğunu gösteriyor. Rapor, bu tüketim hızıyla gidilirse, insanlığın kaynak talebini karşılamak için ikinci bir Dünya’ya muhtaç olduğumuzu gösterdi.

Raporda dikkat çekilen bir nokta, ilk Rio çevre zirvesinin yapıldığı 1992 yılından bu yana, uluslararası çevre konferansları hızla artmış olmasına rağmen, tüketim hızında bir yavaşlama değil, hızlanma olduğu. Son 20 yıl içinde karbon salımı yüzde 40 artarken, bu artışın üçte ikisi son 10 yıl içinde gerçekleşti.

YAŞAM BİÇİMİ ZEHİRLİYOR

Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF) hazırlattığı rapor, ülkelerin ekolojik ayak izi ve su kaynakları ile ormanları gibi doğal zenginliklerinin durumu değerlendirilerek yapıldı. Raporda ayrıca, 2 bin 688 hayvan türünün nüfusunda yaşanan değişimler yer aldı.

WWF İngiltere yöneticisi David Nussbaum, sekizincisi yayımlanan Livng Planet raporu hakkında, “Karbon gazlarının salımını azaltmak ve biyo-çeşitliliği korumak adına önemli adımlar attık. Ancak her iki alanda yaşanan gelişmeler çok yavaş. Ve ne yazık ki, yaşam biçimlerimizin doğa üzerinde oluşturduğu etki, aldığımız önlemleri geride bırakıyor” dedi.

Living Planet biyo-çeşitlilik indeksine göre, zengin ülkeler bu alanda 1970’li yıllardan bu yana yüzde 7’lik bir gelişim göstermeyi başardı. Bu ülkelerde doğal kaynaklar ve alanlar bir nebze korunurken, gelişmekte olan ülkelerde biyo-çeşitlilik indeksi yüzde 60 azaldı. Bu olumsuz tabloda, demografik değişimler büyük rol oynadı.

KARBON AYAK İZİ BÜYÜYOR

Uluslararası düşünce kuruluşu Global Footprint Network verilerine göre, 1992’den bu yana dünya şehirlerindeki nüfus yüzde 45 arttı. Ayıca, şehirlerde yaşayan insanların, kırsal kesimde yaşayanlara kıyasla, karbon ayak izleri daha fazla. Örnek olarak, Pekin’de yaşayan bir Çinli’nin, kırsal alanda yaşayan bir Çinliye kıyasla karbon ayak içi üç kat fazla. Bunun en büyük nedeni ise özel araç sahibi olunması. Su kaynaklarının sürekliliği, artan nüfus ve tarım ithiyacı karşısında bilim insanlarını endişelendiren bir diğer husus.

Araştırmacılar, gıda ihtiyacının tatlı su ekosistemleri ve balıkçılık bölgeleri üzerinde çok büyük bir baskı kurduğunu ifade etti. WWF-İngiltere’nin tatlı su ekosistemleri bölümü yöneticisi David Tickner, “Living Planet indeksine göre, biyo-çeşitlilik en çok tropikal bölgelerde düşüş gösterdi. Bu bölgelerde 1970’lerden bu yana yüzde 70 oranında azalma oldu” yorumunda bulundu.

Bilim insanları, gelecek adına bir ümidin, dünya nüfusunun en yüksek limite ulaşması ve artışının yavaşlamaya başlaması olacağını belirtti. 2011’de dünya nüfusu 7 milyara ulaşırken, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), 1992’den bu yana nüfus artışının dünya genelinde yüzde 1.65’ten yüzde 1.2’ye indiğini, kadınların ortalama doğum yapma oranının 2.5 çocuk olduğunu belirtti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder